sünnet

Çok sevdiğim bi kardeşimle derinlerde geziniyoruz. Tekrar eden korkulu-kaygılı rüyaları olduğunu söylüyor. Rüyalarda kalabalık bi grup kovalıyor, o da can havliyle kaçıyormuş. Ne zaman başladığını sorduğumda önce başka birkaç travmasını anlatıyor. Rüyaları tam onlara bağlayacakken sünnetini hatırlıyor. Oluşturulan ortamı, nasıl korktuğunu, kaçmaya yeltendiğinde nasıl yakalandığını, üstüne oldukça sıkıntılı bi sünnete maruz kalışını… İliklerimizde yaşıyoruz beraber. Sonra ben anlatıyorum… Anlattıklarımı sonraki günlerde tekrar tekrar hatırlıyor, terapistimle de paylaşıyorum. Erkek bedenindeki kardeşlerimin hemen hemen tamamının maruz kaldığı ve neredeyse hiç konuşulmayan bu mevzuyu, kendi deneyimim üzerinden anlatacağım.

(Sünnet travması ve bilinçli öfke içerir)

8-9 yaşlarındayım. Büyüyeyim diye beklenilmiş, beraber olalım diye abim de bekletilmiş. O yaz artık karar tarafımıza tebliğ ediliyor, sünnet olacakmışız. Mahallede önceden olmuş çocuklardan çelişkili beyanlar dinliyorum, bunlar dışında bilgi yok. O çocukların ağlayarak gelişlerine, bitkin hallerine, bi süre evde iyileşmelerine falan şahidim bi de. Büyük gün yaklaşıyor. Komik elbiseler alınıyor, taçlı, asalı, şeritli, pelerinli fotolarımız çektiriliyor. Birkaç gün sonra da bilmediğim bi semte götürülüyoruz. Önce muhtemelen iyi bi mekanda yemeğe oturuyoruz aile ve akrabalar olarak. “Menüden istediğini söyle” diyorlar, ilk kez gördüğüm bıldırcınlı pilava yükseliyorum. Masadakiler “Bu mevsimde olmaz o” deyip gülüyorlar. Çıkışta yürürken büfeye uğruyoruz, aa Kenan Pars çıkıyor büfeci. Annem bu duruma çok coşuyor. Bu süreçlerin tamamında çok gerginiz abimle. Başından sonuna bi kurbanlık koyun modu. Başımıza bi iş gelecek ve belli ki sıkıntı var. Ama detaylar yok.

Dayım genel cerrah diye ona yaptırtmaya karar vermiş bizimkiler. Onun çalıştığı muayenehaneye götürülüyoruz. Biraz oturup, “Acımayacak, hemen bitecek”leri dinleyip sıramızı bekliyoruz. Büyük diye abimi alıyorlar önden. Annem, diğer dayım ve galiba birkaç kişi daha var benimle oturan.

Herhalde bi yarım saat sonra perişan haldeki abimi getiriyorlar. Zaten çok korkuyordum, abimi görünce iyice artıyor korkum. Önlük gibi bişe giydirilip sedyeye yatırılıyorum. Babam yanımda. Masa etrafında önlüklü-maskeli dayım ve hemşireler. İğne yapacaklarmış önce. Önceden söylenilen “Sivrisinek ısırığı kadar acıyacak” kolpalarına sığınarak bekliyorum. İğne (o zamanki adıyla) pipimi çok acıtıyor. Bağırıyorum, ağlıyorum ama en azından artık uyuşacağı ve başka hiç acımayacağı söyleniyor.

İğnenin etkisi gelmiştir diyerek en hassas parçamı kesmeye başlıyorlar. Canım çok acıyor. Bağırıp ağlıyorum, acıyor diye çığlık atıyorum, devam ediyorlar. Korktuğum için bağırdığımı sanıyorlar. Hissediyorum neşter darbelerini, her darbede çığlık atıyorum. Belki biraz uyuşmuştur ama kesinlikle hissetmeyeceğim hale gelmiş diil. Çığlıklarım sürünce bi aşamada sprey de sıkmaya karar veriyorlar. Uyuşturan o fısfıslardan. “Zaten uyuştu (yarraaamı uyuştu) ama iyice garanti olsun” diyorlar. Sıkıp, biraz bekleyip devam ediyorlar. Yine çok acıyor. Yine çığlıklar, yine gözyaşları. Babam elimi tutuyor hep. “Bitiyor oğlum” deyip duruyor çaresizce. Çığlık attıkça, kesmeleri, ayırmaları, dikmeleri tek tek hissettikçe “Kocaman adamsın” diyorlar. “Uyuştu, korkundan sana öyle geldi” diyorlar. Bi tane hemşire hatırlıyorum sadece, üzgün üzgün “Çok canı acıyor, kıyamam” diyen. Bu şekilde, sürekli çığlıklar ve imdat çağrılarıyla devam ediyor işkence. Ben diyeyim yarım saat, başkası desin 45 dakika. Açıkçası pek bi önemi yok. Benim için zaman algısı Gandalf’ın Balrog’la savaşından sonrasını anlattığı zaman algısıyla aynı. Saniyelerin ömürler gibi sürdüğü bi zaman dilimi…

(Abimin de canı çok yanmış, çığlıktan çığlığa koşmuş. Sonraki aylarda iğne bozukmuş, spreyin tarihi geçmiş gibi şeyler söylüyor annem. Ne söylense varsayım kalacak tabii. Dayım yılların cerrahıdır, bissürü hayat kurtarmış, garibanları parasız iyileştirip ilaçlarını cebinden ödemiş, iyi yürekli bi adamdır. Üzülmesini de istemem, niyetim hiç o diil ama abim ve kendim adına yıllardır şunu söylemek istiyorum: Yapacağın işi sikeyim dayı.)

Bitik vaziyette eve getiriliyoruz. Anne- babamın yatağına yatırıyorlar ikimizi. Pipiler bandajlı. Birer yoğurt kabı veriyorlar. Sağa sola değip zarar görmesin diye bi süre yoğurt kaplarını kalkan olarak kullanacağız. Durduk yerde sızlıyor, çiş yaparkense acıyor. Genelde yatıyoruz, arada bir minik turluyoruz evin içinde. Bi gece dikişlere bişe olmuş, kan gölüne dönmüş çarşaf, ben uyurken, kanlı sahneyi görmeden değiştirmişler.

Akrabalar, komşular, eş dost ziyarete geliyor. Altınlar, paralar takılıyor. Biz yatarken yanımıza eğilip fotoğraf çektiriyorlar. Komik kıyafetlerle fotoğrafçıya götürüldüğümüz günden, yataktakilere kadar sürecin tamamında tek bi tane gülümseyen fotomuz olmadığını belirtmeliyim.

Bi gün yine yatakta yoğurt kaplarımızla yatarken “Kaset gelmiş, beraber izleyecekmişiz” haberini alıyoruz. Durumu görece iyi bi akrabamız bizim işkence sahnelerini kayda almış, “hatıramız olsun” diye. Fikir kimden çıkmıştı hatırlamıyorum ama her türlü bravo. Yemekler yapılıyor, ev hazırlanıyor, akraba-komşu-eş dost takımı salonu dolduruyor. Hayatımda gördüğüm ilk video kaset sanıyorum. İşte o kaset ekrana bağlanıyor ve sırasıyla abim ve benim çığlık çığlığa bağırışlarımız, kanlar içinde kalışlarımız seyircilerle buluşuyor. Hiç bitmeyen kahkahalar, “Korkudan nasıl da bağırıyor puhaha” gibi yorumlar dönüyor. Çaylar, yemekler eşliğinde işkence kasedi izleyip eğleniyor eşşek kadar insanlar. Abimle odamıza kapanıp, kapıyı kilitleyip öfke içinde dinliyoruz içeriden gelen sesleri. “Nasıl ya?!” diye geçiriyoruz içimizden. “O halimizi kaydedip, izleyip, nasıl kahkahalar atabiliyorsunuz?” Herkese çok büyük küsüyoruz. Sonra öğreniyoruz ki bi tek annem ve halam sürekli ağlamışlar.

(Akrabalarımı, eşimi dostumu da dayımı olduğu gibi az çok seviyorum. Oldukları yerde iyi olsunlar, göçenlerin ruhları şad olsun. Bununla birlikte o günkü varoluşlarınızı sikeyim be kardeşim. Alınırsanız bi sonraki enkarnasyonlarımızda rolleri değiştirelim, aynı götlükleri ben size yapayım, o zaman da siz saydırırsınız.

Çünkü herkesi anla, bütün götlerle bağlantı kur, ideal insan illüzyonunu zorlayıp onu bunu affetmiş gibi yap falan kurtarmıyor. Hepimiz böyle böyle ya hissiz, ya öfke topu, ya kanser oluyoruz. İsteyen devam etsin, ben bezdum.)

Zamanı geldiğinde diğer biraderler de kendilerini ifade etsinler diye alanlar açacağım (Beni beklemeyin, alan açıp kendinizi ifade edin kardeşlerim). Küçücük hallerimizde en hassas parçamızı keserlerken, ruhlarımız hatta bazılarımızın cinselliği sakatlanırken, bizim dışımızda birileri eğlenip, çeşitli triplere girerken seçme şansımız yoktu. Bari ifade edelim.